Bir Psikoloji Sanatı: Yalnızlık

Bu yazıyı okuduğunuz sırada tahminen çoğunuz, şu an yazılma aşamasında olduğu gibi karantina günlerinin içerisindesiniz. Belki bazılarınız dışarıya adım atmayalı ay oldu, belki de yaşınızdan dolayı yasak kapsamındasınız, bilemiyorum. Fakat emin olduğum tek bir konu var, o da yalnız hissediyor oluşunuz. Seslenmek istemiyorsunuz ama duyulmak istiyorsunuz, görmek istiyorsunuz ama görmekten epey uzaksınız, yarına uyanıyorsunuz ama dünden ne farkı var bilemiyorsunuz. Biz buna yalnızlık ve etkileri diyelim. Peki bahsi geçen yalnızlık, etrafımızdaki insanlardan uzaklaşma durumumuz mu, yoksa dahil olduğumuz sosyal çevrenin içersinde hiçbir zaman kendimize ait bir köşe bulamamamız mı? Yani yalnızlık ikiye ayrılıyor; var olandan uzak kalmak ve hiçbir zaman var olamamak. Böyle açıklayınca zor gelebilir. Bu konuyla ilgili, aktarmak istediğimi bir hikâye var, belki daha açıklayıcı olabilir.

Çok değil, bundan birkaç yıl evvel bir serçe çok daha farklı hissetti ve pek tabii hiçbir zaman normal bilinmedi. Bu serçe yıllarını, bir merdivenden iner gibi epey sakin ama tüm ihtişamıyla tek düze geçirdikten, etrafındaki tüm canlıları kaçınılmaz düzenin içinde değiştirilmez noktalar olarak bilip saydıktan sonra fark etti ki, içinde bulunduğumuz her toplum bizsiz de devam edebiliyor ve hatta yadırganmaz bir vurdumduymazlıkla hatıralarımızı bile silip atabiliyordu. Minik serçe ise tüm bunlardan uzakta kendi yalnızlığından öteye gidemiyordu. O bütünüyle canlılardan, yaşadığı ortamdan, bilhassa kendinden uzak ve tam manasıyla yalnızdı. Bunun sebebi sonbahardı. Çatlaklarını kapayan toprak, yapraklarını göğe açan ağaç, canla başla çalışan karınca.. Hepsi, bir yolculuğa çıkmak üzereydi. Hepsi bir an önce her şeyi geride bırakıp gitme çabasındaydı. Serçe ise kışları göç etme kültürüne sahip değildi. Bu yüzden yalnız kalıyordu ve bu durum canını oldukça sıkıyordu. -Yalnızlık böyledir, çevreyi daralttıkça hüznü yükseltir. –

Serçe de bu yüzden daha fazla düşünmedi ve kendine bir dost bulabilmek için çırpındı, tüm bedeni yoruluncaya, kanatları onu taşıyamayıncaya kadar uçtu ve evinden epey uzaklaştı. Artık ardından kalabalık bir telaşın ayak sesleri yerine, sessizliğin ince fısıltısı çınlıyordu. İncecik ayaklarıyla, binaların arasından epey uzakta, şehrin dışında bir gürgen ağacının uzun dalına kondu. Güneş daha yeni yeni kendini göstermeye yeltenmiş, saniyeler geçtikçe elveda eden mevsim aydınlığı yüzüne gülmeye başlamıştı. Fakat bu güzel başlangıç dahi içindeki huzursuzluğu atmaya yetmiyordu. Onca yolu ardında bırakmasına rağmen burada da başıbozukluğu, itinayla bastırılan huzuru, eksik yaşamı hemen kavradı.

O sırada aniden sert bir rüzgâr esmeye başladı. Dallarından en incesine konduğu gürgen ağacının kurumaya yüz tutmuş yaprakları öyle hışırdamaya başlamıştı ki, şaşırdı. Demek bu ağacın hoş geldin deme şekli buydu. Serçe oldukça heyecanlı bir biçimde daldan dala saatlerce atlayıp durdu. Tabii bu sırada esmeye devam eden rüzgârsa gürgenin dallarını pek bir konuşkan hale getirmiş, yalnızlığından birkaç dakikalığına da olsa uzaklaşmış bu minik bedeni mutlulukla sarıyordu. -yalnızlığa en uzak anda ağaçlar sarılır, kuşlar şarkı söyler.-

Serçe günlerce gürgenin dallarından ayrılmadı. Madem herkes bırakıp gidecekti, o zaman yalnızlığını bir ağaçla paylaşabilirdi. Tıpkı serçe gibi gürgen de koca arazide tek başına dimdik duruyordu. Yıllarca onunla kalıp hayatını burada yaşayabilirdi. -Yalnızlığın bir diğer etkisi de budur, bittiğini anladığın anda bir daha geri döneceğini hiç düşünmemek.- Fakat bu hikâyede öyle olmadı. Kış geldi, göç mevsimi çoktan bitti, her taraf sessizliğe büründü. Ve gürgen de yavaş yavaş yapraklarını etrafa saçmaya başladı. İlk zamanlarda bunun bir döngü olduğunu düşünen serçe günden güne paniğe kapılmaya başladı ve telaşlı bir biçimde yere düşen yaprakların arasında uçuştu, fakat ne çare. Serçe yalnızlığı tekrardan ve iki kat daha fazla hissedince yıkıldı -yalnızlık, bastırılmadığı sürece gittiği rüzgârların kasırgasıyla geri döner- ama bu sefer kaçmadı ve bir şey yaptı.

Fakat hikâyenin bu kısmında bir başka bölüme yer verilmeli diye düşünüyorum. Yalnızlık denilen duygu durumunun havada asılı kalan günümüz sorunlarından biri olmasını istemem. Bu yüzden bilimsel açıdan incelersek minik serçenin neden bu denli yıkıldığını da anlayabiliriz.

Bilime göre, çok gariptir ki yalnızlık kalıtsal bir hastalık. Vermont Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre YASR (The Young Adult Self Report) verilerine dayanarak bir yalnızlık ölçütü belirlenmiş ve Hollanda’dan 8.387 çocuk ve orta yaşlı ikiz bireyler üzerinden yola çıkılarak bir analiz yapılmış. Araştırmanın sonucuna göre; yetişkinlerde yalnızlıkta genetik varyasyona katılım oranı %48. Ve bu durum cinsiyet, yaş veya ırk farketmeksizin ortaya çıkan bir sonuç. Yani ebeveynlerimizin taşıdığı yalnızlığı neredeyse yarı yarıya oranda biz de hissediyoruz. Ve bu orana kendi düş kırıklıklarımız, yalnızlıklarımız dahil değil. Davranışsal genetik araştırmaları, yalnızlığın önemli ölçüde kalıtsallığa sahip olduğunu kanıtlar nitelikte. Aday-gen ve gen-ekspresyon alanındaki çalışmalar nörotransmitterler ve bağışıklık sistemiyle ilgi genlerin yalnızlıktan etkilendiğini, buna ek olarak evrimsel yalnızlık teorisiyle örtüşür nitelikte olduğunu gösteriyor.

Ve bir başka soru, evrimsel açıdan yalnızlık denilen şey ne?

Bu tıpkı midemizin işlevini yerine getirmek için bireyi açlık hissiyle tetiklemesi gibi, tenimizin üşüdüğünde kendini titremeyle uyarması gibi doğal ve hepimizin tanık olduğu bir olay. Birey, gündelik hayatını tek düzeliğe ve düzene oturtmaktan yana evrilmiş durumda. Fakat aynı birey, içerisinde olduğu sosyal gruplardan ayrıldığı anda kendini depresif, güvensiz ve yalnız hissediyor. Bunun sebebi, yüzyıllar önce insanların hayatta kalma olasılıklarını ve yaşam standartlarını yükseltmek için küçük koloniler halinde yaşamalarıyla alakalı. Temelden itibaren yalnızlıktan ve dışlanmaktan hep kaçınmışız, bu doğamızda var. Şöyle örnek vermek gerekirse; ilk çağlarda daha iyi avlanmak için yalnızlıktan uzak duruyorken, şu anda da buna benzer bir şekilde depresif ruh halinden kaçınmak için yalnızlıktan çekiniyoruz. Zannediyorum ikisi de aynı ızdıraba eş.

Bunların da haricinde yalnız insanlarda vücuttaki herpes virüs grubunun daha yüksek oranlarda aktifleştiği ve strese de bağlı olarak inflamasyon proteinlerinin daha fazla üretildiği tespit edilmiş. Bu proteinlerin vücutta gereğinden fazla depolanması sonucuyla kalp ve damar hastalıkları, diyabet, alzheimer ve belirli psikolojik rahatsızlıklar bireyde baş gösteriyor. Dudağınızın kenarında çıkan küçük bir uçuk bile yalnızlığın tetiklediği stresle hayatınızda yer bulabiliyor.

Peki, anlattığım hikâyenin devamında ne oldu? Serçe yaprakların da onu terk ettiğini anlayınca bütünüyle yalnızlığı hissetti ve anladı ki bu duygu her yerde ve her koşulda içini sarabiliyor. Bu yüzden daha fazla beklemedi, aklına gelen bir fikirle en yakındaki sahaflara, kitapçılara uçtu ve kitap yapraklarını kopartıp dallara asmaya başladı. Defalarca gitti, her saat başı farklı bir sayfayla geri döndü ve boş kalmış, kendi yeşil yapraklarını dökmüş olan ağacın her dalını kitapların dolu yapraklarıyla doldurdu. Artık dallarda yemyeşil yapraklar yerine Cemal Süreya, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nazım Hikmet duruyordu. Gürgen artık öyle bir gür ağaçtı ki, tekrardan yaşama sevinci veriyordu ve serçenin içini bir keyif kapladı. -Yalnızlık denilen şey ne birinden uzak kalmak ne de kendini bulamama durumu. Yalnızlık var olamamakla ilgili ve ilacı da oluşturacağınız dünyada gizli.- En yüksek ve çatırdayan koyu dalda asılmış kağıtta da dediği gibi “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz.”

Kaynaklar:

  1. Asaf, Ö. 2015. Sayfa110. Yalnızlık Paylaşılmaz. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
  2. “Evolutionary mechanisms for loneliness” Cognition and Emotion Volume 28, Issue 1, 2014 doi:10.1080/02699931.2013.837379
  3. “Genetic and environmental contributions to loneliness in adults: the Netherlands twin register study” Behav Genet. 2005 Nov;35(6):745-52.
  4. Loneliness: A disease?. Ncbi. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3890922/ . Son Erişim Tarihi: 2013 Oct-Dec
  5. ”The Genetics of Loneliness: Linking Evolutionary Theory to Genome-Wide Genetics, Epigenetics, and Social Science” Perspectives on Psychological Science March 2015 10: 213-226
  6. Why does being lonely make you ill?. BBC. http://www.bbc.com/news/health-21517864. Son Erişim Tarihi: 23 Şubat 2018

Denetleyen: Melda Karyelioğlu

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir