Doğanın Bir Gerçeği: Deprem

Deprem, yer altındaki gerilmelerin bir anda sismik aktiviteye dönüşüp titreşimler şeklinde belli bir alandaki yapıları etkileyen ve bu etki sonucunda can ve mal kayıplarına yol açan önemli bir doğal afettir [1].

Birbirini iten ya da birbirinin altına giren iki levha arasında, harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır [2]. Bu sürtünme kuvveti aşıldığı zaman hareket gerçekleşir. Bu hareket çok kısa sürede gerçekleşir ve şok niteliğindedir [2]. İşte bu hareketin sonucunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları oluşur. Peki, bu levhalar neden birbirini iter ya da birbirinin altına girer? Yani levhalar neden hareket halindedir? Çünkü yer kabuğu tektonik plakalar (levhalar) adı verilen birkaç parçadan oluşur ve bu plakalar Dünya’nın yer kabuğunun altında yer alan manto adlı katmanındaki hareketlerin etkisiyle yavaş ama sürekli bir hareket halindedirler [3].

Bir dış etkiyle deprem yaratmak mümkün müdür? Bir dış etkiyle, insan eliyle deprem yaratmak birçok kaynağa göre mümkün değildir. Ancak büyük yer altı nükleer patlamalarının gerçekleşmesi, madenlerin kazılması, büyük rezervuarların doldurulması gibi insan faaliyetlerinin yapay sismisiteye neden olduğu bilinmektedir [4].

Depremin büyüklüğü (magnitüd), deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak tanımlanır5. Depremin şiddeti ise herhangi bir derinlikte gerçekleşen depremin yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki ölçüsü olarak tanımlanmaktadır5. Yani şiddet kavramı depremin kaynağı hakkında yeterli bilgi vermez. Depremin şiddeti, odak merkezinin derinliği, zemin yapısının özellikleri, binanın yüksekliği gibi faktörlere göre değişiklik gösterebilir. Bu gibi faktörlere bağlı olarak, aynı büyüklükteki bir deprem farklı şiddetlerde hissedilebilir.

Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Yerin 0-60 km derinliğinde olan depremler sığ (derinliği az) deprem olarak nitelendirilir. Yerin 70-300 km derinliğinde gerçekleşen depremler orta derinlikte olan depremlerdir2. Derin depremler ise yerin 300 km’ den fazla derinliğinde gerçekleşirler. Türkiye’de gerçekleşen depremler genellikle sığ depremlerdir [2].

Genellikle, sığ odaklı büyük hatta orta şiddette bir depremi çok sayıda küçük depremler izler. Bu küçük depremlere artçı depremler denir [4] . Büyük bir deprem yaratan fay kırılması, biriken tüm gerinim enerjisini bir kerede atamazsa, bu beklenen bir durumdur. Bazen büyük bir deprem olmadan önce küçük sarsıntılar olur, bu sarsıntılara ise “öncü depremler” denir [2]. 

Depremler çok ciddi can ve mal kayıplarına yol açabilen doğa olaylarıdır. Belki depremleri önceden tahmin edemeyiz ama üzerine yaptığımız yapıların zemin özelliklerini önceden tespit edebiliriz. Böylece yapı inşa edeceğimiz zeminin deprem sırasında nasıl davranacağını bilebiliriz. Deprem dalgaları zemin ortamında yayılırken zeminler sahip oldukları özelliklere bağlı olarak farklı frekans ve genlikleri içerir ve farklı davranışlar gösterirler. Bu davranışlara bağlı olarak çeşitli hasar türleri oluştururlar. Deprem hasar türlerinden önemli biri olan rezonans hasar türü, zemin hakim periyodu ile bina yükseklik veya kat adetleri arasında oluşan rezonans ilişkisi bilinen bir gerçektir. Zemin hakim periyodu değiştirilemese de binanın yüksekliği/kat adedi ve dayanıklılığı gibi diğer özellikleri değiştirilebilir [6].

Deprem bölgelerinde inşa edilmiş yapılar, deprem kuvvetli yer hareketine maruz kalırlar. Kuvvetli yer hareketi ivme etkisi altındaki maruz kaldığı taban kesme kuvvetleri, yapıya deprem süresi içinde gelen gerçek deprem yükleridir. Her yapının taşıyabileceği elastik limit yatay yükü vardır. Yapı, elastik limit yükünün üzerindeki yükü taşıyamaz ancak bu yük altında itilir ve ötelenmesi artarsa yapıda kalıcı hasar oluşmaya başlar [7].

Depremleri ne önceden tahmin edebiliyoruz ne de önleyebiliyoruz maalesef. Depremlere karşı yapabileceğimiz tek şey hazırlıklı ve tedbirli olmaktır. Deprem bölgeleri haritasına göre, ülkemizin %95’i deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95’i deprem tehlikesi altında yaşamakta ve büyük sanayi merkezlerimizin %98’i ile barajlarımızın %93’ünün deprem bölgesinde yer aldığı bilinmektedir [2].  Deprem tehlikesiyle bu denli karşı karşıya olan insanların güvenmek istedikleri ilk şey yaşadıkları yapının dayanıklılığıdır. Ülkemizdeki konutlarda, kamu ve özel sektör binalarında en yaygın kullanılan betonarme taşıyıcı yapı sistemleri ile maliyeti çok fazla yükseltmeden ülkemizde beklenen büyüklükte depremlere dayanıklı binalar yapılabileceği biliniyor [3]. İnşa faaliyetleri yürütülürken yapılacak denetimlerle deprem açısından güvenlikli binaların yapılması sağlanabilir.

Evet, deprem hayatımızın ve doğanın bir gerçeği. Kaçamayız ya da engel olamayız. Elbette hayatımıza devam edeceğiz ancak her an her şey olacakmış gibi teyakkuzda olmakta fayda var. Mutlaka deprem tatbikatınızı yapın ve hazırda bir deprem çantanız olsun.

Kaynaklar:

  1. Uzunca, F. (2012). Depremin Gizli Silahı “Sıvılaşma”, Sismik Bülten 2, 5.
  2. AFAD (2019). Deprem Nedir? Alınma tarihi: 03/01/2021 https://afad.gov.tr/deprem-nedir#
  3. Sezer Çelik, İ. (2020). Depreme Dayanıklı Yapılara Yönelik Yeni Teknolojiler, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi,53(628), 33-41.
  4. Bolt, A. B. (2020). Earthquake. Alınma tarihi: 03/01/2021 https://www.britannica.com/science/earthquake-geology
  5. AFAD (2019). Depremin Büyüklüğü ve Şiddeti Aynı Kavramlar Mıdır? Alınma tarihi: 03/01/2021 https://www.afad.gov.tr/depremin-buyuklugu-ve-siddeti-ayni-kavramlar-midir?
  6. Keçeli, A. Cevher, M (2018). Zemin Hakim Periyodu ve Bina Yüksekliği Rezonans İlişkisi
  7. Özmen, M. T. (2017). Deprem ve Antalya’nın Depremselliği 2. Bölüm: Deprem Parametreleri ve Tanımları

Denetleyen: Eylül ASLAN

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir