Mutsuzluğun Formülü

Yıl 1848, aylardan aralık. Noele üç gün kala Rusya tüm soğuğunu büyük bir ihtişamla topraklarının en derinine kadar hissettiriyordu. Eğitimi için koşturan çocuklar ucu çamura bulanmış paltolarını çekiştiriyor, memur sınıfı elinde belgeleriyle soğuktan pek bir şikayetçi devlet dairelerine yetişiyor, gelir düzeyinin altında ezilmişler ise yamalı kıyafetleriyle evlerine koşturuyordu. Gökyüzü, kapkaranlık bir tablo gibi altında yaşayan binlerce insana küsmüş bir vaziyette, yüreklerden dışarıya taşmış hafif kırık fakat bir o kadar da gururlu mutsuzluluğu izliyordu. Sessizce ne olduğunu anlamaya çalışan şehir halkının arasından geçen bir bölük asker, aralarında sekiz arkadaşın bulunduğu yirmi bir kişilik idam mahkumunu infaz meydanı olarak bilinen Seminovski’ye götürüyorlardı. Her bir grup çeşitli sebeplerden dolayı idama mahkum edilmişti. Arka arkaya yürüyen bu sekiz kişilik arkadaş grubu ise dönemin gereklilikleri doğrultusunda reforma ihtiyaç duyduklarını belirtmiş fakat propagandalarını ileri bir noktaya götürmüşlerdi. Bu yüzden dönemin Rus Çarı I. Nikolay tarafından idama mahkum edilmişlerdi.

Grubun içinde kendini aydın kesim olarak tanıtan bilindik simalar vardı. Bu simalardan biri de, o zamana kadar üç kitabı basılmış fakat beklediği geri dönüşü alamadığı için büyük bir mutsuzluğa esir düşmüş yirmi sekiz yaşındaki gencecik bir yazardı. Genç yazar kırılganlığıyla başa çıkamamış, kendini diğer aydın kesim gibi politikaya atmıştı. Oysa o anda kitapları için sarfettiği üzüntü, ölümün ahenkli tarafı yanında ezilip gidivermişti. Onca insanın ve feryadın arasında kızgın taraflarıyla mutsuzluğu ölesiye tadıyordu.

Üçerli gruplar halinde ayrılan yirmi bir kişi tek sıra halinde dizildi. Hepsi haçlarını öptü, başlarında kılıçlar kırdırdı, beyaz gömleklerini giydi ve son kez duman duman yükselen sıcak nefeslerini hissetti. Genç yazar ikinci grubun üçüncü sırasında kendine yer bulmuştu. Askerler yavaş ve nizami bir şekilde karşılarına dizildi. Silahlar omuza yükseltildi, olaya şahit olan insanlar nefesini tuttu ve tam hazin emir verilmek üzereyken at üstünde bir ulak askerleri durdu. Herkes büyük bir heyecanla ulağa kulak kesildi ve emir okunmaya başlandı. Çar I. Nikolay bütün idam mahkumlarını affetmiş, onlara sadece kürek cezası vermişti. Yeni hayatlarına böylesine garip duygular içinde başlayan insanların arasındaki genç yazar suçunu ve ihtişamlı cezasını hiç unutmadı. Ömrü boyunca mutsuzluğundan beslendi ve bunu da birçok eserinde bizlere hissettirdi. Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Kumarbaz… O genç ve mutsuz yazar Fyodor Dostoyevski’ydi¹.

Hayatımızın birçok bölümünde kendimizi mutsuz olarak nitelendirdiğimiz veya insanların bizi mutsuz kategorisinden bir türlü çıkartmadığı zamanlar olmuştur. Kimileri böylesi dönemlerde kendini sevdiği hobilere verir kimi mutluluğa yaklaştıracak filmlere. Kimiyse mutsuzluğunu bir kırılma anı bilip ondan faydalanır. Tıpkı bahsettiğim hikayenin kahramanı olan yirmi sekiz yaşındaki Dostoyevski gibi. Rus yazarın biyografisini kaleme alan Stefan Zweig, Üç Büyük Usta kitabında idam hikayesi ardından şöyle söylemiştir: “Ölümden daha geri döndürülemez  mutsuzluk yoktur.”².

Bu sözle birlikte daha iyi anlıyoruz ki, ölümü kısmi olarak yaşamış olan Dostoyevski için mutsuzluk bir kavramdan çok yaşamın ta kendisi olup onu kolaylıkla yönlendirmiştir.

 Ve tabii mutsuzluğun belirli bir rotası olduğu da ortada. Yoğun ve uzun kış aylarının yaşandığı bölgelerdeki insanların daha melankolik ve mutsuz olduğu halk arasında kulaktan kulağa dolaşır durur. En büyük örnek ise Rus Edebiyatı. Yazarların ve şairlerin kaleminden çıkan şu cümlelerle birlikte, aslında iklimin ve coğrafyanın insan duygularında ne kadar etkili olduğunu görebiliyoruz.

“Mutsuzluk potasında en dayanıklı insan bile eriyerek kendi yaradılışını yumuşatmaya çalışır.” Nikolay Vasilyeviç Gogol³.

“Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutsuz ile yoksulun birbirinden uzak durması lazım, birbirine bulaştırmamak için.” Fyodor Dostoyevski⁴.

“Nereye gittiysem, terketmedi beni mutsuzluk…” Maksim Gorki⁵.

Mutsuzluğu yazarlar üzerinden anlatışımın en büyük sebebi ise içindeki yükü taşıyamayıp kağıtlara döken insanlar, duyguları elbet bizden daha hakkınca yaşamışlardır diye düşünüyorum.

Fakat mutsuzluk sadece yazarlar arasında gezinen bir bahar esintisi değil. Karantina günlerinin ayları aşmış yalnızlığından sonra hepimizin üstünde kırgın bir mutsuzluğun bulunması elbet çok normal. İnsan, evrimine başladığı ilk günden bu yana topluluklar halinde hayatına yön vermiş ve yaşamından bu şekilde verim alabilmiş bir canlı.⁶ Şu an ise büyük bir korku ile birbirimizden uzak kalışımız pek doğal bir biçimde hepimizi mutluluktan uzaklaştırıyor. Mutsuzluk denilen kavramın vücudumuzda ortaya çıkışı ve bizi yönlendirişi hakkında ne kadar bilgiye sahibiz?  Şimdi bu konuya değinelim?

Serotonin

Memeli beyninde bulunan serotoninin varlığı, Twarog ve Page tarafından 1953 tarihinde gösterildi.⁷ Sonrasındaysa 1954 yılında serotoninin beyindeki dağılım haritası ortaya çıkartıldı⁸.  Devamında yapılan araştırmalarda anlaşıldı ki, serotonin, merkezi sinir sisteminin birçok noktasında etkili ve değişken roller oynayan bir nörotransmitterdi. Bunlardan bazıları; uyku mekanizmamız, ağrıların iletimi, yaş ilerledikçe beynin yaşlanması⁷,⁸. Ayrıca -ilk yazımda da buna benzer bir konudan bahsetmiştim- majör depresyon, Alzheimer’s ve belirli patolojik rahatsızlıklarda serotonin kullanımı önemli roller oynuyor⁹.

Serotonin ve Isı

Serotonin, sıcak kanlı hayvanlarda ısı değişimine yol açmaktadır. Vücut ısısının artmasında,  serotonin enjeksiyonunun etkili olduğu fark edilmiştir¹⁰.   Fakat bir diğer  konu ise bu durumun hayvanlarda geçerli olması. Tavşan, kedi gibi hayvanlarda serotonin miktarına bağlı ısı değişimleri gözlemlenmiş ve kanıtlanmışken, bu durum insanlarda halen kanıtlanamamıştır. İnsanlardaki, serotonin miktarına bağlı ısı değişimi hala ucu açık bir konudur¹⁰.

Serotonin ve Uyku

Uyku ve serotonin arasındaki ilişki her ne kadar uzun süredir bilinse de kaynaklar halen çelişkili bir şekilde kesin sonuca varamamaktadır. Tüm bilim insanları tarafından kabul edilmese de uykuda iki nörotransmitterin görev aldığı düşünülmekte. İlki bahsettiğimiz konu olan serotoninken diğeri ise dopamindir. Uykunun iki hali olan REM ve NREM safhalarının, bahsedilen iki nörotransmitter ile geliştiği düşünülüyor. Fakat henüz kesinleşmiş bir sonuç elimizde bulunmamaktadır¹¹.

Serotonin ve Spor

Yapılan spor ile birlikte beyindeki serotonin miktarının arttığı öğrenilmiştir. Chaouloff tarafından yapılan fare deneyinde görülüyor ki, egzersiz yapan farelerde yapmayan farelere nazaran daha fazla serotonin olduğu tespit edilmiştir¹².  Bunun yanı sıra, yapılan egzersizin süresine göre de serotonin miktarında değişiklikler oluşmuştur. Kısa süreli egzersizlerde ise hiçbir fark ortaya çıkmamıştır. Başta da bahsettiğim gibi serotonin birçok alanda ve fizyolojik hareketlilikte ortaya çıkıyor¹².

Serotonin ve Yemek

Yediğimiz yemeklerin serotonin düzeyine bağlı olarak azalıp çoğaldığını biliyor muydunuz? Serotoninin artışta olduğu dönemlerde iştahımız da artarken, azaldığı dönemlerde yeme ihtiyacımız ve iştahımız azalıyor¹³.  Ve hatta, serotonin miktarını arttıran ilaçlar kullandığımızda iştah artışımız da ilacı kullanma sıklığımıza bağlı değişkenlik gösterebiliyor¹⁴. Ve tabii bu durum belirli zamanlarda yeme rutinimizi doğrudan etkileyip sağlığımıza zarar verebiliyor¹³.

Onca sözden sonra bu konuyu bir cümle ile toparlamak gerekirse, Tolstoy’un dediği gibi: “Mutluluk masal, mutsuzluk öyküdür.”¹⁵.

Yaşamın sonu gelindiğinde hepimiz dönüp geriye bakacağız ve hatırda kalanlar mutsuzluklarımız olacak. Bu yüzden öykünüze sahip çıkın.

Kaynaklar:

  1.  Dostoyevski, F. 2013. Sayfa336. Mektuplar. Özer, S. İstanbul: Hece Yayınları.
  2.   Zweig, S. 2011. Sayfa215. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski. Ermiş, N. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.
  3.  Gogol, N. 1997. Sayfa387. Ölü Canlar. Ekeş, A. İstanbul: Cem Yayınevi.
  4.  Dostoyevski, F. 2018. Sayfa105. İnsancıklar. Duman, F. İstanbul:  Can Yayınları
  5.   Gorki, M. 2012. Sayfa82. Fırtınanın Habercisi. Atayman, P. İstanbul: Bordo Siyah Yayınları.
  6.  Tekeli, İ. 2010. Sayfa96. Mekansal ve Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
  7.  Twarog BM, Page J.H. Serotonin conten of some mammalian tissues and urine and a method for its determination. J. Physiol 1957, 175: 157- 161.
  8.  Amin A. H., Crawgord T.B.B., Gadcum J.H. The distribution of subtance P and 5- hydoxytryptamine in the central nervous system of the dog. J. Physiol 1954, 126: 596-618.
  9.   Hartig P.R. and Lever J. Serotonin Receptors. In Quantitative Imaging Neuroreceptors, Neurotransmitter and Enzymes. Eds. James Frood and Hanry N. Wagner Raven Press, New York, 1990, 153-165.
  10.   Hillegaart V. Functional topographys of brain serotonergic pathways in the rat. Acta Physiol. Scand. 1991, 142 (suppl) 1-54.
  11.   Bonate P.L. Serotonin receptor subtypes: functional, physiological, and clinical correlates Ginical Neuropharmacol. 191, 14: 116.
  12.  Chaouloff F., Laude D., Serrurier B. et al. Brain serotonin response to exercise in the rat The influence of training duration. Biogenic Amines, 1987, 4: 99-106.
  13.   Leibowitz S.F.The role of serotonin in eating disorders. Dugs. 1990, 39 (suppl 3) 33-48.
  14.   Blundell J.E. Serotonin and Apetite. Neuropharmacology, 1984 23: 1537-1551.
  15.  Murakami, H. 2012. Sayfa225. Sahilde Kafka. Erkin, H. İstanbul: Doğan Kitap.

Denetleyen: Furkan AYDIN

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir